22 Şubat 2011 Salı

Özlü sözler - 14 Şubat 2011

Aşka dair - günün anlam ve önemine binaen :-)

- Aşk bir kadının yaşamının tüm öyküsü, erkeğin ise yalnızca bir serüvenidir.
- Aşk hakkında herşey doğru, herşey yanlıştır. Hakkında söylenecek hiçbir şeyin saçma olmadığı tek şey aşktır.
- Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır.
- Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur.
- Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yanlız kalırlar.
- Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir.
- Aşk gözle değil ruhla görülür.

Özlü sözler - 21 Şubat 2011

Sel ile gelen yel ile gider Emek vermeden ele geçen para kısa zamanda çarçur olup gider. Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz Birinin uygunsuz özellikleri sayılırken bunların öteden beri bilindiğini anlatmak için söylenen bir söz.
Sen dede ben dede, bu atı kim tımar ede? Herkes kendisini buyurucu durumda görür, iş yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki işi kim yapar?
- Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!
- Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!
- Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.
- Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: "Beş yıl sonra bunun benim için  ne önemi olacak??"
- Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir.

Korku

Haftanın şiiri - 21 Şubat 2011

Behçet Aysan Şiir Ödülü içinde bu seneye özel verilen "Arif Damar Özel Ödülünü" uzun yıllardır Berlin'de yaşayan Gültekin Emre aldı. Bende sizlere, O'nu tanıtmak istedim.. Ümit ederim hepimizin bir sevgi ödülü olur yaşamımızda :-) Sağlıcakla kalın..

KORKU
Sızlayan yerlerimi bıraktım sende, acıyan, acıkan
Tutkunum, tutuldum kelebek düşleri mor lekelere

Tenini kendimden bildim, yankılandı bir yerlerim, yandı
Tuzunu verdin bana ilkyazın, güzün kıpkısa ömrünü
ştün önüme gösterip yolumu, durağımı, batıp çıkarak
Kan uykulardan uyandım, susuz geceyarılarında ölümlerden
Kaçırdım onca barok düşü, boğucu yalan boşluğu, varmak için sana
Yarım kaldı telefon konuşmaları, sesindeki buğu, büyü
Unuttum tüm kağıtlarımı sesi kısık kasabalarda, beni böyle kabul et
Yarını yok bil bugünü de, beni al büyüt göğüslerinde

Sırra kadem basmadı korkularım sesinin sesinin saçları kesilince

GÜLTEKİN EMRE
1951 yılında Konya'da doğdu. Akhisar Lisesi'ni bitirdi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu (1974). Çevirmenlik, Sol ve Onur Yayınları'nda düzeltmenlik yaptı, Milli Kütüphane'de çalıştı. 1980 yılından beri yurtdışında Berlin'de öğretmenlik, yayın yönetmenliği ile uğraşıyor.

Şiirleri Adam Sanat, Atika, Çağdaş Türk Dili, Gösteri, Milliyet Sanat Dergisi, Oluşum, Türkiye Yazıları, Varlık, Yeni Biçem gibi dergilerde yayımlandı. Yurtdışında Parantez ve Şiir-lik dergilerini yönetti.

Bilinen en eski aşk şiiri

Haftanın şiiri - 14 Şubat 2011

Bu özel günde size, bilinen en eski aşk şirini yollamak istiyorum..
Sümer tabletleri içinden çıkan bu şiirin yazılma zamanı MÖ 2000-2100 yılları arası.
Bu tablet, bugün Irak sınırları içinde yer alan Nippur bölgesinde 1880 yılında bulunmuş.
Şiiri,  Kral Şusin'e aşkını ilan eden bir rahibenin yazdığı şünülüyor.
Kral ile rahibenin birleşmelerinin arifesinde yazıldığı sanılan bu şiirde, rahibe Aşk ve Bereket Tanrıçası İnanna'yı, Kral ise Çobanların Tanrısı Dumuzi'yi temsil ediyordu.
Bu şiirin çevirisini, Sümer tabletlerini okuyabilen nadir kişilerden biri olan Muazzez İlmiye Çığ yapmış....

Sevdiklerinizle geçirdiğiniz güzel bir gün, hafta, yıl, hayat olsun önünüzde :-)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------

Damad
ım, kalbimin sevgilisi
Güzelliğ
in büyüktür, baldan tatlı

Aslan, kalbimin kı
ymetlisi,
Güzelliğ
in büyüktür, baldan tatlı
.
Benim değ
erli okşayışlarım baldan tatlı
r.
Yatak odası
nda bal doludur.
Güzelliğinle zevklenelim,
Aslan seni okş
ayayı
m,
Benim değ
erli okşayışlarım baldan tatlı
r.
Damadı
m benden zevk aldı
n.
Anneme söyle sana güzel
ş
eyler verecektir.
Babam sana hediyeler verecektir.

Sen beni sevdiğ
in için,
Lütfet bana okş
ayışları
.
Benim Tanrı
m, benim koruyucum.
Tanrı
Ellil'in kalbini memnun eden Ş
usin'im,
Lütfet bana dokunuş
ları.

12 Şubat 2011 Cumartesi

Şubat tatili üzerine

Çocukluğumda özlemle beklerdim Şubat tatilini - bahçede doyasıya kartopu oynamak için...
Çocuklarım da özlemle bekliyorlar Şubat tatilini - aile (ve bilgisayar) zamanı olduğu için...
Öğretmenler de özlemle bekliyor Şubat tatilini - yeniden sabır depolamak için...

Çalışan anne ve babalar, eğer imkanları varsa, çocuklarla "tatile çıkıyor" Şubat'ta.  Kimi üç gün, kimi beş, kimi bir hafta, daha da imkanı olanlar yurtdışı seyahatleri ile daha uzun. 
Kimi zaman karne tebriği için, kimi zaman sorumluluk duygusuyla, kimi zaman şehirlerarası gezi için, kimi zaman aile ziyaretleri için, kimi zaman hep birlikte kar-kayak tatili için.
Kimimiz bir yere gitmeden evde kalıyor, ama bol bol TV-sinema ve AVM gezisi.
Müze gezen - tiyatroya gidenler de var çok şükür...

Artık çocuklar için hazırlanan onlarca aktivite ile geliyor Şubat tatili - konserler, gösteriler, sergiler, atölyeler...
Eskiden sadece tatil olan Şubat, şu anda belli bir bütçe ve koşuşturmaca işi.
Modern zamanlar...

EN SON NE ZAMAN?  Çocuklarla kartopu oynadınız?

8 Şubat 2011

Özlü Sözler - 7 Şubat 2011

  • Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, hiç aramamak demektir.
  • Bal yiyen, arısından gocunmaz.
  • Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.
  • Doğru olan işi yapmak işleri doğru yapmaktan daha önemlidir.
  • Yenilmesi gereken ilk düşmanlar öfke ile umutsuzluktur.
  • Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez.
  • Hatadan korkan bir insan hiçbir şey yapamaz.

Özlediğin Gidip Göremediğindir

Haftanın Şiiri - 7 Şubat 2011

ÖZLEDİĞİN GİDİP GÖREMEDİĞİNDİR
Özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istedi
ğ
in

Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen

Özledi
ğin, gidip görmek istediğ
in-
ama gidip göremedi
ğ
in

Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen


KENDİ OLARAK SANA GELEN
Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmay
ı
seçen-
kendi olmas
ını, seninle olmaya bağ
layan- -
O, i
şte...


ORUC ARUOBA

10 Şubat 2011 Perşembe

Adrenalin dolu bir gün geçirmek için en iyi yollardan biri Jeep-Safari!

Bir an gelir kalp atışlarınızın ritmi değişir ve her şeyden  kaçıp kurtulmak duygusu sararsa ruhunuzu, yaşadığınız yere sığmaz olursunuz, her yer size dar gelir. Kendinizi doğaya, tehlikeye, adrenaline boğup nereye atacağınızı düşünürken bir de sizinle aynı heyecanı paylaşan arkadaşlarınız varsa yanınızda.
rlüğün kollarına bıraktınız mı?



İşte bu andan sonra sizi kimse ve hiçbirşey tutamaz. Soğuk hava, deli gibi yağan yağmur, yüzünüzü yakan güneş, üzerinize yapışan çamur yanında siz çam kokan orman kokusunu içinize çekip, etrafınızdaki çiçeklerin rengini fark eder, kalbinizin sesini dinlerken, ait olduğunuz anın büyüsünden başka hiçbir şey duymaz, düşünmez olursunuz



Biraz zorluk, biraz heyecan olağan dışı bir gün yaşamak isterseniz Jeep-Safari yılın her mevsiminde size çok farklı duygular yaşatacak bir deneyim olacak. Maceranın tadına varmak, doğayla ve doğal koşullarla mücadele etmek, ekip arkadaşlarınızla yarışmanın keyfine varmak kesinlikle denemeye değer.

3 Şubat 2011 Perşembe

O var

Haftanın Şiiri - 31 Ocak 2011
28 Ocak, Özdemir Asaf'ın ölüm yıldönümü.. 30 yıl geçmiş...
Size bu sefer Ö.Asaf şiiri yollamayacağım, kızı Seda Arun'un babasını anlatan  kompozisyonunu ve bir şiirini yollayacağım...Seda hn. Ortaokulda okurken edebiyat dersinde bir tanıdığınızın fiziki portresini yazın demiş öğretmeni ve O'da babasını anlatmış...
"Herkesin ressam zannettiği, sonradan şair olduğunu öğrendiği babam, elinde daima bir sigara, büyük adımlarla hızlı yürüyen bir kişidir. Adeti, beğendiği bütün kitapları alıp kendine mahsus o kocaman odayı kaplayan raflara, okuduktan sonra koymaktır. İlk bakıldığı zaman, kahverengi gözü, bütün yüzünü kaplamaya çalışan bıyıkları, kemikli burnu, uzun boyu, elleri arasında tuttuğu kitaplarla daima asabi, daima kızgın gözüken babam, daima neşelidir."
O VAR
Gözlerimizin önünde
İlginç bir yaşam sürdürdü.
Anlattı, dinledi, güldürdü,
Ölümü düşünmüyorduk,
Düşündürdü.

Seda Arun
-----------------------------
Sağlıcakla kalın, sizlerde sevdikleriniz için şiirler yazın, resimler yapın, yazılar yazın, onları çoğaltın :-)

Özlü Sözler - Ocak

“Oyun görünüşte akla uymaz, ama çocuk oyunla akıllanır“

Sinir gelir göz kararır, sinir gider yüz kararır.
İki kaptan bir gemiyi batırır.
Horozu çok olan köyün sabahı tez olur.
Dert gider ama yeri boş kalmaz.
Dert insana yol gösterir.
Canı yanan eşek attan hızlı koşar.
Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?

1 Şubat 2011 Salı

Soluk Mavi Nokta

Pale Blue Dot
Fotoğraf, Voyager 1 tarafından 14 Şubat 1990'da çekilmiştir.
Amatör bir Astronomi topluluğunun üyesiyim. 3-4 sene önce mutat toplantılarımızdan birinde, arkadaşlarıma oğlumun okulunda çocuklar için astronomiye giriş dersi vermek istediğimi söyleyip yardım istemiştim. Gerçek bir astronom olan Murat Gezer’in ,” niye bu dersi kendin hazırlamıyorsun ? “ demesi astronomiyi çocuklara anlatmak üzerine çalışmamın başlangıcı oldu. Blogdaki ilk yazım , hazırladığım bu eski sunumun son karesi. Üstat Carl Sagan’dan bir alıntı. Bu küçük alıntı aslında uzaydaki varlığımızı kavramanın, boyut ve zaman ilişkisini kurmanın ne kadar önemli olduğunu hepimize çok iyi anlatıyor.
Uzay aracı komşu gezegen alanlarını aşıp güneş sistemimizin kenarlarına ulaştığında, mühendisler kendi evi olan gezegene son bir bakış atabilmesi için aracı kendi etrafında çevirdiler. Voyager 1 Dünyamızın bu portresini çektiğinde, evinden yaklaşık 6,4 milyar kilometre uzakta ve tutulum düzleminin yaklaşık 32 derece üzerindeydi. Resmi Güneş'e çok yakın çekmenin bir sonucu olarak, saçılmış güneş ışınlarının ortasında yer alan Dünya, yalnızca küçük bir ışık noktası olarak görülüyor.
"Uzayın derinliğinden bu resmi çekmeyi başardık; eğer bu resme dikkatlice bakarsanız, bir nokta görürsünüz. O noktaya tekrar bakın. İşte o nokta burasıdır. Evimizdir. O nokta biziz. Sevdiğiniz herkes, tüm tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, gelmiş geçmiş tüm insanlar hayatlarını o noktanın üzerinde geçirdiler. Türümüzün tarihindeki tüm sevinçlerimiz ve acılarımız, kendinden emin bin çeşit inancımız, ideolojimiz ve ekonomik öğretimiz, her avcı ve her yağmacı, her kahraman ve her korkak, uygarlığımızın mimarları ve tahripçileri, her kral ve her köylü, birbirine aşık olan her genç çift, her anne ve her baba, umutları olan her çocuk, her mucit ve her kâşif, ahlak değerlerini öğreten her öğretmen, yozlaşmış her politikacı, her bir "yıldız", her bir "yüce önder", her aziz ve her günâhkarın tamamı, işte orada yaşadı. Bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinde.
Bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. Gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. İçinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden yardım gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur.
Dünya; şu ana kadar yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. Evet, ziyaret ediyoruz. Ama henüz yerleşemiyoruz. Beğenseniz de beğenmeseniz de, şu an için Dünya yaşadığımız yer.
Gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir deneyim olduğu söyleniyor. Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını küçük Dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı birbirimizle daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor."
C. Sagan
Hepinize yıldızlı geceler dilerim, kış gökyüzü çok güzeldir. Orion tün ihtişamıyla bize bakar. Siz de başınızı göğe kaldırmayı unutmayın ! Gezegen gözlemi açısından da Şubat şanslı bir ay, üstelik şubat sonuna doğru çıplak gözle görebileceğimiz bir kuyrukluyıldızımız bile olacak : Lulin !
Bir sonraki yazı : “şu sıralar gökyüzü”

31 Ocak 2011 Pazartesi

Anne

Haftanın şiiri - 24 Ocak 2011
Bu haftanın konuğu yine genç bir şair : Kaan İnce... Sevgi dolu bir hafta dilerim sizlere, herşey gönlünüzce olsun :-)
-------------------------------------------------------------------------
ANNE
hüznün damlalarıdır sevgime yağan
dolduğunda çatırdayan kalbim uçurum yarıklarıyla
dilim dilim kesilmekte gözbebeklerim
sarkarak toza bulanan
işte o zaman
ışığına dolanıp düşlerinin göğsüne yatardım
karışık sesinle kanat çırpardı sesim
elllerine erir karışırdım ıslaklığına
eğirmek isterdim kestane saçlarını iğle saçlarıma
zorlu anlarımda çıkıp gelirdin hep yanıma
eziyetle yürüdüğün yeter
dökünüyorum yorgunluğunu bedenime
sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için
anne, gül et beni kederine
Kaan İNCE

Kaan İnce 1970-1992
Kaan İnce, çok genç yaşta uçup gidenlerden, sıkı bi şair, 2 Şubat 1970'de Ankara'da doğar. İlk, orta ve liseyi Ankara'da bitirir. 1986'da şiirle ilgilenmeye başlar. 1990'da Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümüne girer. Ocak 1991'de Milliyet Sanat Genç Şairler köşesinde ilk şiiri yayımlanır. Çağdaş Türk Dili, Yazılı Günler, Damar, Promete, Karşı dergilerinde şiirleri yayımlanır. Nisan 92'de Yaşar Nabi Nayır Şiir yarışmasında "Mektup" şiiri yayımlanır. 1992'de "Gizdüşüm" adı altında yazdıklarını bir yayınevine verir. 11 Ağustos 1992'de, İstanbul Kadıköy'de, Ümit Oteli'nde 05.00'de atlayarak canına kıyar. 20 Ocak 1993'de "Kaan İnce Kültür ve Sanat Vakfı" kurulur. Ekim 1993'de de "İzlek" dergisi çıkar.
Afşar Timuçin, kitabın önsözünde "Kaan'ın Bıraktığı" başlığı altında şöyle der: "Zamansız ölüm yoktur, erken ölüm vardır. Ölüm ölümdür. Şu ya da bu şekilde oluşu birşeyi değiştirmez. Yaşamı savunmak gerekir, ancak ölmeyi bilmek de birşeydir. Bazen ölüm bizi yakalar, bazen biz yakalarız ölümü elimizle."

Çok Güzel

Haftanın şiiri - 17 Ocak 2011
Herkese günaydın,
bu hafta yeni bir şair var karşımızda, Nilgün Marmara.. Bu şairimizinde hayatı ve şiirleri fırtınalı..
Ümit ederim sizlerin haftası "meltem" tadında olur :-)
Sağlıcakla kalın.. Cem..
-------------------------------------------------------------------------------------
ÇOK GÜZEL
Durma artık burada uysal âşık!
Aydınlık milinin yatağında.
Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı,
Anlayamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde
                        ağırbaşlılığının.
Veda geliyor şimdi, öğretmek için
sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen
                        vakitte.
Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
yüzün, kavisin beyaz yanağıyla?
Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
izleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz
                        insanlığa!

Nilgün MARMARA - Hayatı 
1958 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi'nde bitirip, yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı.
Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath'ın bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı genç şairi etkiledi. Nilgün Marmara, şiirlerinde çoğunlukla, 1. tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan izleklerini kullandı.
Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Küçük İskender, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli İnal, Onur Göknil ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi.
Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987'de henüz 29 yaşındayken "yaşama karşı ölüm" dedi ve intihar etti. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayınlanan günlüğünde "hayatın neresinden dönülse kârdır" ifadesi yer almaktadır.

Trafik

Haftanın şiiri - 10 Ocak 2011
Merhaba,
Önümüzde ki birkaç hafta genç şairlere yer vereceğim bu sayfalarda.. Bunlardan ilki aşağıda (Zafer Ekin Karabay), ümit ederim beğenirsiniz...Sağlıcakla kalın :-)
Cem..
Not: Şairi daha iyi tanımanız için, bir yazıyı en alta aldım, Can Dündar imzalı..
--------------------------------------------------
TRAFİK
kentin baskısı kaldı bize
ve
ışıkları trafiğin ya da kazası
oysa biz hep bir düş kazası
nda
yitirdik arkada
şlarımızı
karşıdan karşı
ya geçerken
eli b
ırakılan çocuklardı
k

o insan kalabal
ığı
ndaki
son gülümsemesiydi annemizin

sonra hangi tarafa geçsek kar
şıda kaldık!


 Zafer Ekin Karabay
Şairin İntiharı
Bir süredir masamın üstünde tek sayfa bir mektup duruyor.
"
Şuna bir göz at" diye elime tutuşturulmuş
bir mektup...
13 Eylül 2002 tarihli... Düzgün bir el yaz
ısıyla yazılmış
.
En üstte büyük harflerle "Asl
ında bütün mesele neydi?" yazı
yor:
"Hani, ‘Hayat
ın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. Nilgün Marmara’nın 29 yaşında, S. Plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. Ama madem ki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim. Bu yüzden ‘Şubatta Saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. Ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (o kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz). Ama şimdi..."İlk okuyuş
umda burada durdum. Devam etmeye korktum.
Sonra merak
ı
m yendi korkumu...
Okudum:

***
"Ama
şimdi yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. Hem Zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (Kimbilir belki kendimle barış
abilseydim...)
Yerle
şik Yabancı’ydım her yere Metin Abi... Sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaş
abilmek için.
Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir ba
şkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaş
ama?
Tüm arkada
şlarımı
ve sevgilim Meral’i çok seviyorum.
Beni affedin."
***
Mektubu ileten arkada
ştan öğrendim sonrasını
...
"
Şair - yazar - akademisyen Zafer Ekin Karabay o mektubu yazdığı gün, Eskiş
ehir’de intihar etti."
Neden peki?
"Asl
ı
nda bütün mesele neydi?"
"
Şiir hem yitiş, hem kurtuluştur" diyen bir ş
air, niye 29’unda kemerine asar kendini?..
"Ya
şamdan daha büyük olma isteği mi? 30 yaş kırgınlığı mı
?
Ma
ğrur bir an mı
?"
Hay
ı
r!
Mesele (Mayakovski’den Kaan
İnce’ye, Van Gogh’dan Nilgün Marmara’ya, Jack London’dan, Hemingway’e kadar) bütün sanatçıların, vicdan sahiplerinin, hayatı
sevenlerin meselesi:
Ozan
ın, başkalarının acısı pahasına elde edilen mutluluğ
u kabullenememesi...
Alaattin Topçu’nun deyi
şiyle "hayatın ağırlığı karşısında insanın hafifliğini", "N’apalım, dünya böyle" diye geçiş
tirememesi...
Sokaktaki tevekkülle ba
ş edememesi... Sokaktakilerden olmayıp, onları dönü
ştürmeye de gücünün yetmemesi...
Ve "kendiyle bar
ışıp" haksızlığa alışarak yok olmaktansa, intihar ederek var olmayı
tercih etmesi...
Nilgün Marmara da "Ey, iki ad
ımlı
k yerküre/ senin bütün arka bahçelerini gördüm ben" deyip gitmedi mi?
***
"Son mektup"un üzerinde bir not var:
"Bunu Kül’de yay
ınlarsanı
z sevinirim" deyip muzipçe soruyor:
"Nas
ı
l sevineceksem?"
Sonra da bu talepteki tutunma çabas
ı
na dikkat çekiyor, parantez içinde:
"Bu da hâlâ ya
şamak istediğ
imi mi gösteriyor nedir?"
Son kitab
ını göremeden ölmüş bir ozanın son mektubunu yayımlatma isteği... Vahşeti yüreğinde hisseden "yabancı"nın dayanı
lmaz bozgunu...
"Kaç
ış değil onlarınki, reddediş
", biliyorum.
Ama yine de "Bu reddiyenin ba
şka yolları olmalı
" diyorum.
Bunca haks
ızlığı ve bizim onca haksızlığa alışmışlığımızı böyle yumruk gibi yüzümüze vurmadan, canına kı
ymadan...
Bizi
şiirsiz, ş
airsiz koymadan...
Hayatla ba
şa çıkmanın ozanca bir yolu olmalı
...
Çünkü Karabay’
ın dediğ
i gibi;
"Yolculu
ğa çıkmışlar için hem limansa ş
iir, hem de gemi..."
O gemiyi en son
şair terk etmeli...
candundar@superonline.com              

En Küçük Çengelli İğne

Haftanın Şiiri - 27 Aralık 2010
Bir yılı daha bitiriyoruz, bu yılın son şiiri benim bir çalışmam..
Bu sene benim için oldukça anlamlı geçti ; Ocak ayında oğlum dünyaya geldi, Ağustos ayında annemi kaybettim, vs vs.. Yaşamın acı ve tatlı anlarını doyasıya yaşadım bu sene, belkide hayatım boyunca bu seneyi unutamayacağım...Üstünde çok düşündüm bu yılın ve bulduğum kısaca şu; bu sene HAYATIN ta kendisiydi.. Başlangıçların ve bitişlerin olduğu bir seneydi, 2010..Eminim herkes senenin son günlerinde birkaç saatini bu seneye düşünmeye ayıracaktır...Ümit ederim herkes bu seneyi HAYATI sonuna kadar hissederek yaşamıştır...
Yeni yılda yüzünüzde hep tatlı bir gülümseme olmasını temenni ederim..
Sağlıcakla kalın şiir-dostları :-)
-----------------------------------------------------------------------------------------------
EN KÜÇÜK ÇENGELLİ  İĞNE                 (Annem ve Oğlum'a)
Ani gittin
        geldiğin gibi.
İçi ne kadar doluydu
altmışdokuz yılın
ne kadarında gülüş
ne kadarında acı vardı
        elimde çetele yok.
Ellerini hatırlarım
tel
    tel
       parmaklarını                            
ve gözlerini
neler görmüş
neleri görmek istememiş
belkide o yüzden
miyoptun
acılara set için.
Kucağını hatırlarım
doktora koşturan
kahvelerde adres soran
dudaklarını
işte o an anladım
bir kadının gücünü
bir annenin
        yıkılmazlığını.
Ortak fotoğrafımız kaldı,
geriye
        sen, ben ve oğlum,
senin son umudun
hayata bağlayan
son çengelli iğne
        en küçüğünden.
Ama yetmedi
        kum saatinde ki
        son
        zerre
        düşünce yere,
başlayınca
düdük sesi
ayrılma treninin
herkes yerini aldı
kompartımanda.
Ümit ederim
yerin iyidir
göremediğin sevgileri
ve yeşilleri
ve mavileri
ve leylakları
ve çiğdemleri
görürsün.
Arada bir
resmimize bak
yüreğinin üstünde
        sen, ben ve oğlum.
Hayatımızda ki
        en küçük çengelli iğne...
CEM ÖNCE